7 Mayıs 2020 Perşembe

Ahmet Mithat Efendi - Felatun Bey ile Rakım Efendi


Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Emrah Balcı

Basım Tarihi: Ağustos, 2018

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Konusu:

Felâtun ve Râkım yakın muhitlerde, biri alafranga özentisi bir babanın elinde, diğeri babası ölünce zor koşullarda, anne ve dadısının fedakârlıklarıyla büyümüş yirmili yaşlarda iki arkadaştır. Felâtun Bey şık giyinmenin, gezip tozmanın peşinde, Batı özentisi bir tiptir; Râkım Efendi ise çalışkan, kendini yetiştirmiş, Doğu ve Batı kültürlerini özümsemiş biridir. Ahmed Midhat Efendi birbirine bütünüyle zıt bu iki tipi çeşitli olaylar içinde, kimi zaman oldukça mizahi bir dille karşılaştırarak ideal bir tip yaratır. Yazarın yaşamöyküsüyle paralellikler de taşıyan roman, Batılılaşma eşiğindeki toplumun meselelerini bu yeni kültürü sindiremeyen alafranga züppe tipiyle ortaya koyar.

Ahmed Midhat Efendi (1844-1912) Tanzimat devrinin önde gelen yazarlarındandır. Gazetecilikle başladığı yazı hayatına hikâye ve roman yazarlığını da ekleyerek çeşitli alanlarda sayısı yüz elliyi bulan eser kaleme almıştır. Yazıyı halkı eğitmek için bir araç olarak gördüğünden ansiklopedik bilgilerle dolu eserlerinde okuyucuyla daima diyalog halindedir. Sofya’da Tuna gazetesinde önce yazar, daha sonra başyazar olarak gazeteciliğe adım atar. Midhat Paşa’yla gittiği Bağdat’ta ressam Osman Hamdi Bey, Muhammed Zühavi ve Şirazlı Bakır Can Muattar gibi isimlerin de bulunduğu oldukça geniş kültürlü bir çevreye girerek Batı ve Doğu kültürleri üzerine bilgisini derinleştirir. Tahtakale’deki evinde kendi matbaasını kurup kitaplarını yayımlamaya başlar. Bir yandan da yayımladığı Devir, Bedir, Dağarcık, Kırkambar gibi gazete ve dergilerle gazeteciliğe devam eder. Yazılarından dolayı Abdülaziz yönetimi Namık Kemallerle birlikte onu da sürgüne gönderir. Üç yıl süren Rodos sürgününde çocuklar için bir okul açarak ders vermeye başlar ve ilk romanlarını yazar. İstanbul’a döndüğünde çeşitli memuriyetlerde bulunur ve Türk basın tarihinin en uzun soluklu gazetelerinden Tercüman-ı Hakikat’i kurar. Hemen her konuda, üstelik yeni tekniklerle de yazan Ahmed Midhat’ın seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikler Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.


Yorumum: 

@okuyan_kadinlar_kulubu ile bu ay (nisan 2019) okuduğumuz #türkklasikleriserisi kitabımızı da bitirmiş bulunmaktayım dün itibarıyla. Kulüp arkadaşlarımın "nihayet" demediklerini biliyorum çünkü sakın demeyin dedim, "demeyiz" dediler.

Kitabımız kıssadan hisse çıkarılabilecek türdendi. Yazar anlatımda sık sık bizimle konuşmuş, hatta arada kendi kendine bile konuşmuştur. Samimi ve mizahi bir anlatımın yanında, usta bir kalem olduğunu hissettirmiştir.

Kitaba konu olan iki karakter Felatun Bey ve Rakım Efendi gibi görünse ve Felatun bey ile başlasa da kitap, bir yerden sonra hep Rakım'ı okuyup, Felatun'u gelip geçerken görür oluyoruz. Zaten Rakım'ın hayatını da merak ediyoruz haliyle. (Yazar gibi bende buraya bir ara ses vereyim. Tamam Batılılaşma ve biri özenen biri eski usul davranan iki genç adam üzerinden ilerlese de konu, ben Rakım ile Canan, Rakım ile Josephino, Rakım ile Margaret ve Can meseleleri ne sonuca varacak pek merak ettim. Bir Türk klasiğinde burası mı dikkatini çekti derseniz, kitabın tümünü dikkatle okudum ama yazar öyle ser verip sır vermeyen şekilde yazmış ki, okuyucu olarak bizim bilmemiz gereken kısımları sonradan öğreniyoruz.) Sonuçta güzel bir Türk klasiğini daha okumuş olduk. Gelecek ay 9 numaralı klasikte görüşmek üzere.

Not: İnstagram hesabım Dendenin Yörüngesi için yazdığım yorumdur.

Samipaşazade Sezai - Küçük Şeyler


Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Salih Bora

Basım Tarihi: Temmuz, 2018

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Konusu: 

Küçük Şeyler sıradan insanın başına gelmesi muhtemel sıradan olayları, acıları, ümitleri, hayal kırıklıklarını, yani kimi hayat gerçeklerini ve bu gerçekler karşısında yaşanan duyguları ele alıyor.

Ağaçların kesilmesine üzüntü duymamız, kuş sesleriyle neşelenip aşk uğruna acı çekmemiz, bir tebessümle umutlanıp kurduğumuz hayallerin yıkılıvermesi gibi olağan ama okuru derinden etkilemeyi başaran hikâyelerdir bunlar. Türk edebiyatına modern anlamda hikâyenin ilk örneklerini kazandıran Samipaşazade Sezai, Küçük Şeyler için yazdığı önsözde, neyin anlatıldığının değil, nasıl anlatıldığının önemli olduğunu vurgulayarak hikâyenin gücünün ayrıntıda gizli olduğunu ve güzel yazıldığı sürece basit konuların da önem kazanacağını söyler.

Samipaşazade Sezai (1859-1936) İstanbul’da doğan Sezai’nin çocukluk ve ilkgençlik yılları Maarif nazırlığı da yapmış olan babası Sami Paşa’nın Taşkasap’taki büyük konağında geçer. Bu konak dönemin meşhur fikir adamlarına, yazar ve şairlerine ev sahipliği yapan önemli bir buluşma noktasıdır. Sezai burada pek çok yazar ve şairle tanışır. Özel hocalardan Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri alır. Gençlik yıllarında oldukça etkilendiği Namık Kemal ve yakın dostu Abdülhak Hamit’in yenilikçi düşüncelerini benimseyen Sezai, 1880’de Londra Sefaretine ikinci kâtip olarak atanır. Burada Batı edebiyatını, özellikle Shakespeare’in eserlerini inceleme imkânı bulur. Londra’da geçirdiği bu zaman onun düşünce dünyasını ve edebi ufkunu genişletir. 1901’e kadar İstanbul’da Hariciye Nezareti’nde muavinlik görevini sürdürür. İstanbul’da geçirdiği 1886-1901 yıllarında Sergüzeşt’i, Küçük Şeyler’i ve Rumûzü’l-Edeb’i yayımlar. İstanbul’un alafranga dünyasına yönelik ilk köklü saptamalar onun eserlerinde belirir. Sergüzeşt’te esirlik ve özgürlük kavramlarını işlemesi hükümetin takip çemberine girmesine neden olur ve 1901’de Paris’e kaçar, burada Jön Türkler’e katılır. Tanzimat dönemi yenilikçi edebiyatın öncülerinden Samipaşazade Sezai’nin seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikleri Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.


Yorumum:

@okuyan_kadinlar_kulubu Mart ayı #türkklasikleriserisi nde bu ay Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler kitabını okuduk. İş Bankası Kültür Yayınları hızla bu seriden kitaplar yayınlamaya devam ediyor ve bizde numara sırasına göre (burası çookkk önemli) okumaya devam ediyoruz🥰🥰🥰

Küçük Şeyler kısa öykülerden oluşan bir kitap. Konusu insanın başına gelmesi ihtimalindeki olayların ve bu olaylar karşısındaki insan davranışları, duyguları olarak özetlenebilir ki bunu ben değil, günümüz Türkçesiyle hazırlayan Salih Bora söylüyor. 

Ben bu eseri okurken günümüz Türkçesiyle okumak neden daha iyi (kendim açısından çünkü kitabın orijinal yazımındaki dile tamamıyla yabancıymışım) diye bir kez daha gördüm. Bir Kitabe-i Seng-i Mezar hem orijinal haliyle hem Türkçeleştirilmiş haliyle yer alıyor ve ne kadar gözlerim okuyor gibi yapsa da aslında beynimde pek bir şey ifade etmedi orijinal hali.

Benim kitap bittiğinde aklımda Kediler ve Düğün öyküleri daha kalıcı olarak yerini aldılar.
Yeni bir kitap yorumunda görüşmek üzere.

Not: İnstagram hesabım Dendenin Yörüngesi'nde paylaştığım yorumdur.