30 Nisan 2020 Perşembe

Nisan Ayında Okuduklarım


Instagram hesabım dendenin yörüngesinde paylaşılan gönderidir.

Merhaba, 
#nisanayındaokuduklarım ile karşınızdayım. Geçen aydan iki fazla okumuşum sayı olarak ama geleneksel kolajımı bozmamak için birini eledim kolajda ve profil resmimi koymadım bu sefer. Aşağıdaki liste tam ama.

İşte listem: 
🌻Debbie Macomber - Elveda Geçmiş @epsilonyayinevi 
🌻Ahmet Mithat Efendi - Çingene @isbankasikulturyayinlari 
🌻Sarah MacLean - Tehlikeli Arzular @nemesiskitap 
🌻Hermann Hesse - Knulp @yapikrediyayinlari 
🌻Yaprak Öz - Villa Şakayık @oglakkitap
🌻Janet Dailey - Aşkın Dönüşü 
🌻 Olcay Şeker - Gölgeler @ahbap_kitap
🌻Vicente Blasco Ibenez -Mahşerin Dört Atlısı @isbankasikulturyayinlari 
🌻Jack London - Adem'den Önce @isbankasikulturyayinlari 
🌻Anouska Knight - Sen Gittiğinden Beri @yabanciyayinlari 

Nisan ayı ilk korona günlerine nazaran panik duygumu bastırdığım, ama buna karşın günlük alışkanlıklarımın bozulduğu bir ay oldu. Beslenme alışkanlığım başta olmak üzere, daha tembelleştim, işleri öteler oldum. Şimdi mayıs ayında okullar yine uzaktan eğitimde. O zaman derin bir nefes alıp yeniden yapılanmanın zamanı. 

Mayıs ayı mutlu günlere ulaşacağımız, insan olarak dünya için daha iyiye gitmek için neler yapabiliriz, uygulayabiliriz dediğimiz aydınlanma yaşayacağımız bir ay olsun💕💕💕💕 

Görüşmek üzere 💕

Sütlaç


Bu tarifi 2009'dan beri yapıyorum. Asıl tarifte kendime göre değişiklikler yaptım ve beni hiç yarı yolda bırakmadı. Gözünüz kapalı deneyin derim. 

Malzemeler:

- 1 litre süt + 1 su bardağı süt
- 1,5 çay bardağı pirinç,
- 1 litre su,
- 2 yemek kaşığı pirinç unu (nişasta da olabilir),
- 1 su bardağı toz şeker (biz çok tatlı sevmiyoruz, miktar isteğe göre çoğaltılıp azaltılabilir),
- İsteğe göre bir paket şekerli vanilin (ben seviyorum)

Yapılışı:

- Pirinçleri yıkayınız,

- 1 litre suyu ateşe koyunuz ve pirinçleri ekleyiniz.

- Pirinçler uzayıp bıraktığı suyu çekene kadar pişiriniz (dibinin tutmaması için sık sık karıştırılmalıdır).

- 1 litre soğuk sütü ekleyiniz.

- Bir iki defa karıştırarak kaynamasını bekleyiniz.

- Bir kasede pirinç unu ve 1 su bardağı sütü karıştırınız.

- Pirinç unu + süt karışımını tencereden alacağınız kaynamış süt ile yavaşça ılıtınız.

- Pirinç unu + süt karışımını tencereye yavaş yavaş ekleyiniz, bu aşamadan sonra sürekli karıştırarak pişirilmelidir, yoksa dibi tutar.

- Yaklaşık 10 dakika sonra yani sütlacımız kaynayınca şekeri ve vanilini ilave ediniz (sütlacın şekeri sonda konulmaktadır).

- 1-2 taşım kaynatınız, kaselere bölüştürülerek soğumasını bekleyiniz.

Sütlacın soğumasını beklerken yapılacak en güzel şey nedir? Hayat kitapla güzel... desem :)

Not: Yemek yaparken hep iyi bir ruh halim olsun isterim. Sıkıntılarınız varsa da zihninizi boşaltın, yemek yaparken iyi ruh hali gelecektir.

28 Nisan 2020 Salı

Güzel Bir Kek Yapalım Mı?


Merhaba,

Bugün bir kek tarifi yazmayacağım buraya. Ama bir kek yaparken dikkat ettiğim ve zaman içinde edindiğim kendimce kurallardan bahsedeceğim. Kendimce kurallarım çoğu zaman televizyon programlarında, yemek kitaplarında ya da uyguladığım tariflerde edindiğim tecrübeler.

Kek yaparken tecrübe ne oluyor demeyin. Uzunca anlatırım. En sevdiğim şey zaten anlatmak.

Ben kendi kek tarihçemi anlatarak başlayayım. Ailemin evinde yaşarken annem bizi pek mutfağa sokmazdı. Mutfağa ancak annemin acelesi varsa, çorba karıştırmaya, yaprak sarmaya, mantı kapamaya çağrılırdık. Ya da sarımsak ayıklamak turşu zamanı. Ama çok becerikli sevgili annem hiç yapım aşaması vs bize anlatmazdı. Sadece getir götür, ayağımın altında dolaşma kısmı vardı. 

Sonra öğretmen oldum. Ve Ankara'dan taaa Ağrı'ya atandım. Ve bekar olduğum dönemde fırınım yoktu. İki yıl kendi yemeğimi yaptım, tertipli düzenli bir şekilde yaşayıp gittim. Hobi olarak ev temizlemeyi edinmiştim kendime ve çok severek yapıyordum.

Sonra evlendim ve eşimin iş çevresi akın akın gelmeye başladı. Haydi pasta börek. Ama nasıl? Bilmiyorum bu konuda bir şey. İnternet bu kadar gelişmiş değil. İnternette bu bilgileri bulup bulamayacağımı bilmiyorum bile. O derece internet cahiliyim. 

Bu kısımda küçük bir anı anlatayım. Kalabalık bir misafir grubu gelecek (3 aile, en az 3 çocuklu her aile, ev bir oda bir salon). Annemi aradım kek tarifi istedim. İki halamla oturuyorlarmış. Bu arada mini fırın aldım, halamın fırınının aynısı, tarifleri birebir kullanırım diye (becerikli bir ailenin beceriksiz kızıydım). Tarif verildi sorun yok. Biri diyor soğuk fırın, biri ılık, biri sıcak. Karar verin ama dedim. Ve benim kek fiyasko oldu. 

Şu an geldiğim noktayı yazmak isterim, senden mi tavsiye alacağız demenizden önce. 20 yıl önceydi bu yazdıklarım. Daha sonra iyi kötü idare ettim. Hatta Tokat'ta çok yardımsever iş arkadaşlarım vardı, çok yardımcı oldular. Bu konuyu daha sonra merak ederseniz anlatırım. Yeni geline tavsiyeler olabilir başlık :) Ve bundan 10 yıl önce belki biraz daha fazla, yan branşımdan ders verdiler bana. Yiyecek İçecek. Evet yanlış okumadınız. Ama yine şanslıydım ki iş arkadaşlarım (yani öğretmen arkadaşlarım yine çok yardımcıydı, huyumuz kurusun öğretmenlerin kanında var bu). Bu arada Van'dayız artık. Ve ben gece gündüz teknik öğrenmeye çalışarak evde ders çalıştım. 

Rahmetli Cemal Türkan'ın kitabından çok faydalandım. Evde yapıp, okulda öğrencilere anlatıyor, uygulama yaptırıyordum. O yüzden tariften değil teknikten gitmenin faydasına inanıyorum.

Bir kek kalıbına bakınca kaç yumurta alır diye düşünüp ona göre kalıba uygun tarifi yapıyorum. Genelde keklerim başarılı. Ve yukarıda fotoğrafını gördüğünüz keki biz kızımla sevmedik, neden ben eski bir tarifimi uyguladım orada. Demek ki tarifler değişir.

Gelelim şu an aklıma gelen püf noktalarına:

- Öncelikle tüm malzemeler oda sıcaklığında olmalıdır. Son dakika mı aklınıza geldi. Yinede bir yarım saat çıkarın dışarıda dursunlar, o arada başka bir işinizi halledin.

- Kek hamuru fırının ısınmasını dışarıda beklemez. O yüzden yumurtaları kırmadan önce fırınınızı çalıştırın ve öyle yapmaya başlayın. Siz keki yapana kadar uygun sıcaklığa gelecektir. 

- Bulduğunuz tarifler kek kalıbınıza uygun olmayabilir. O yüzden sizin kek kalıbınızın ölçüsünde tarif bulmaya çalışın.

- Yumurtaları kırdınız, bir fiske tuz atın içine, daha çok kabarma sağlayacak ve kekin şekerli tadını daha ön plana çıkaracaktır.

- Hep aynı yönde karıştırın. Bunu televizyonda bir şef söylemişti ve kitabında da öyle yazıyordu. Şimdi bakıyorum karman çorman karıştırıyorlar, bence aynı yönce karıştırılmalı.

- Kuruyemiş kullanacaksanız önce bir tavada tazeleyin hafifçe.

- Kuru meyve kullanacaksanız iki şeye dikkat etmek gerekir, birincisi unu az olursa dibe çöker, ikincisi kuru meyveleri önce yıkayıp, kurulayıp unlarsanız dibe çökmez.

- Soda bence kekte çok hoş durmuyor, sodalı kek tariflerini eskiden severek yapardım ama şimdi sevmiyorum.

Bu arada telefon geldi, kaptırıp yazmışım ve bundan sonra ne yazacağımı unuttum. Aklıma gelirse yazıyı güncellerim. 

Görüşmek üzere. 

27 Nisan 2020 Pazartesi

Jack London - Adem'den Önce


insatgram sayfam Dendenin Yörüngesi için yazdığım yorumdur
Merhaba,

Bugün konusuyla çok ilgimi çeken bir kitapla geldim. Üstelik bu kitap bana hep soğuk ve kar, kurt hatırlatan bir yazarı sevdiren kitap oldu. Açıkçası biraz uzak duruyordum ki, artık söz konusu değil. 
Bu kitap henüz evrim konusunda tablolar yapılmamış  ve bilgilerin yetersiz olduğu bir tarihte -1906'da- , çoğunluğu yazarın araştırmalarına dayalı hayal gücüyle yazıldığı için daha da kıymetli. 
Ayrıca "tarihöncesi edebiyatı" ya da "taş devri edebiyatı" denebilecek bir türün ilk örneği. 
Spoiler var mı yok mu bilemiyorum. Okuyanlar karar versin 🥰 
Anlatıcımız bu çağda yaşayan modern insan. Ama anlattıkları ona dna sı ile aktarılan atalarından Kocadiş'in hayatı. 
O dönemde 3 tür insan var, Ateş insanları (ki ok yay kullanan en bilinçli kısım), ağaç insanları (en ilkel kısım) ve Halk (ikisi arasında bir gelişmişlik düzeyi olan). Kahramanımız Kocadiş, önce bir ağaç insanı. Hatta bu dönemde ağaçtan düşme deneyimleri sebebiyle, günümüzdeki anlatıcı yüksekten düştüğü rüyalar görüyor. İşte beni kitaba bağlayan nokta burası oldu. Çünkü kitabı okurken -ki bu @okuyan_kadinlar_kulubu nde bu ayın #heraybirmodern etkinlik kitabı olduğundan- okuyanların hepsinde bu tarz rüya deneyimlerinin olduğu ortaya çıktı. Yani bir atamız ağaçtan düşüp ölmediyse ve sonra çocuk sahibi olduysa biz o soydan geliyoruz demekmiş. 
Sonra mağaralarda yaşayan Halk insanlarının yanına taşınıyor ve orada yakın arkadaşı Sarkıkkulak'la yaşıyor. 
Ama gelişmiş olan, o çağda kendinden daha güçsüz zayıf olanı rahat bırakmadığından olanlar oluyor. (Spoiler vermeyeceğim ya, susuyorum) 
Son derece akıcı, ilgi çekici bir kitap. Arkada çevirmenin açıklama kısmı son derece bilgilendirici. Sadece keşke dipnotlar sayfa sonunda olsaymış. Adı dipnot kitabın sonu not değil ki.😬 Görüşmek üzere 🌻

25 Nisan 2020 Cumartesi

Vicente Blasco Ibanez - Mahşerin Dört Atlısı


Özgün Adı: Los Cuatro Jinetes Del Apocalipsis

Basım Tarihi: Aralık, 2008

Benim Okuduğum Baskı: Kasım, 2019

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

Sayfa Sayısı: 438

Çeviri: Neyyire Gül Işık

Yorumum:

Instagram hesabım dendeninyorungesi için yazdığım yorumdur.

@okuyan_kadinlar_kulubu ile #heraybirdunyaklasigi etkinliğimizde bu ay Vicente Blasco Ibenez'den Mahşerin Dört Atlısı'nı okuduk.

Yorumum spoiler içerebilir. Okuma kararınızı bu uyarıya göre verin🙃

Mahşerin Dört Atlısı kimlerdir diye önce bir açıklama yazayım.

Bir ejderhanın önünden giden dört atlı ...Veba (kır at), Savaş (doru at), Açlık (siyah at) ve Ecel (solgun at). Ve ejderha hiç ölmez sadece bir süre geriye çekilir, sonra yeniden ortaya çıkar 😔

Babalarının ölümünden sonra Güney Amerika'dan Avrupa'ya göç eden iki kız kardeş. Birinin eşi Alman, birinin Fransız. Ve eşikte Birinci Dünya Savaşı. Ve kardeş çocuklarını karşı karşıya getirmesi. (Bu kitapta yeni bir çok şey öğrendim ki bunlardan biri Almanların Ari ırk fikirleri o dönemde bile var ve yazar kahramanı ağzından bu fikri yeni nesil Alman gençlere aşılayan üniversite profesörlerine kızıyor, muhtemel ki Hitler bu profesörlerin öğrencisi olabilir, kendi çıkarımım, derin derin araştırmadım). Ve savaş kapıya dayanır ve Marne Savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nın ilk çarpışmasında Almanlar Paris'e doğru yol alırlar. Müthiş bir vahşet. Her vahşetin altında "savaştayız ama" sözleri. Yapılanları aklamak istercesine.

Savaşın getirdiği yıkım, vahşet, ölümler, ayrılıklar, acılar. Yazarın Almanları yerden yere vuruşu.
Fikrim şudur ki; neden savaşlar var, neden pırıl pırıl zekalar savaşlarda yok ediliyor, insanlar neden daha iyiye güzele ulaşmak için yaşamak yerine, hep başkasının toprağı, zenginliği peşindeler. Acaba günün birinde insanlık sadece iyi ve yapıcı fikirler üzerinde yükselebilecek mi?
Savaşlara harcanan kaynakların dünya insanlarının refahına harcandığı bir dünya ümidiyle.

Hayırlı Ramazanlar.

22 Nisan 2020 Çarşamba

Catherine Doyle – Blood for Blood Serisi


Blood for Blood Serisi




Not: Seri şu an için üç kitaptır.

Catherine Doyle – Blood for Blood Serisi 3 – Mafya


İngilizce Adı: Mafisa

Seri: Blood for Blood Serisi 3

Basım Tarihi: Nisan, 2020

Yayınevi: Yabancı

Sayfa Sayısı: 376

Çeviri: Pınar Polat


Konusu:

Herkes İHANET eder ama yalnızca AŞK affeder.

Kan yemini edilmiş, Sophie artık bir Falcone olmuştu. Bir yandan da sıradan bir genç kızmış gibi okula gidiyor, en yakın arkadaşıyla bir maskeli balo planlıyor ve büyük bir yalanı yaşamaya devam ediyordu. Oysa Chicago sokaklarını kana bulayacak bir savaş tüm şiddetiyle yaklaşıyordu.

Âşık olduğu adamdan bile saklaması gereken sırlar ruhunu parça parça kemirirken hayatının en önemli sınavını vermek zorundaydı. Annesini öldürenlerden intikam almak için, geçmişini derinlere gömüp gerçek bir mafya, bir katil olabilir miydi?

“Daha karanlık, daha seksi ve hiç olmadığı kadar tehlikeli.”
-Melinda Salisbury

Catherine Doyle – Blood for Blood Serisi 2 – Cehennem


İngilizce Adı: Inferno

Seri: Blood for Blood Serisi 2

Basım Tarihi: Temmuz, 2019

Yayınevi: Yabancı

Sayfa Sayısı: 376

Çeviri: Pınar Polat

Konusu:

Aile her şeyden önce gelir. Peki ya aşk?

Sophie, tepetaklak olmuş hayatını düzene sokmaya kararlıydı. Ailesini koruyacak ve hapsolduğu umutsuz aşk üçgeninden kurtulacaktı. Fakat hayatın onun için bambaşka planları vardı.

Rakip bir mafya ailesi, çok yakında Falconelerle aralarındaki kırılgan barışı bozmayı planlıyordu. Kalbi ile kan bağları arasında kalan Sophie ise en kötü kâbuslarında bile görmediği gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacağını bilmeden, büyük bir komplonun en önemli oyuncusu olmak üzereydi.

“Gerçekten muhteşem. İnanmayacaksınız ama İntikam’dan bile daha iyi…” 
-Louise O’Neill, Kusursuzlar’ın yazarı

“Bu sadece görüp görebileceğiniz en iyi genç yetişkin romanlarından biri değil, aynı zamanda klasik mafya ve aksiyon filmlerinin enfes bir karışımı.” 
-Lauren James, Son Başlangıç’ın yazarı

“Daha karanlık, daha seksi ve hiç olmadığı kadar tehlikeli…” 
-Melinda Salisbury

Catherine Doyle – Blood for Blood Serisi 1 – İntikam


İngilizce Adı: Vendetta

Seri: Blood for Blood Serisi 1

Basım Tarihi: Haziran, 2017

Yayınevi: Yabancı

Sayfa Sayısı: 320

Çeviri: Pınar Polat

Konusu:

Konu intikam olunca aşk, işleri çıkmaza sokar.

Beş erkek kardeş mahallelerine taşınınca Sophie Gracewell’in hayatı değişmişti. Nicoli’ye karşı dayanılmaz bir çekim hisseden Sophie, kendini güçlü aileler tarafından yönetilen bir yeraltı suç ağının içinde bulmuştu. Fakat kardeşlerin karanlık sırları ortaya çıktıkça, Sophie de kendi ailesi hakkında acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaktı. Savaş halindeki iki aile arasında seçim yapması gerekiyordu. Seçimini yaptığında ise kan dökülecek ve kalpler kırılacaktı.

“Doyle’ın savaşan aileler ve kavuşamayan âşıklarla dolu bu ilk romanı Romeo ve Juliet ile The Sopranos’un modern bir karışımı.”
-Publishers Weekly-

“Okurlar, Sophie ve Nic’in talihsiz aşkına, kaçamak öpücüklerine ve birbirlerine bakışlarına eriyecekler.”
-Kirkus Review-

“Hikâye çok ilginç bitiyor… İnanılmaz sürükleyici bir kitap. Sophie, Nic ve Luca’nın karakterleri üzerine çok düşünülerek yazılmış.”
-VOYA-

20 Nisan 2020 Pazartesi

Özlem Abut Otluoğlu - Mücevher Gözlü Anka



Basım Tarihi: Temmuz, 2018

Yayınevi: Sokak Kitapları Yayınları

Sayfa Sayısı: 448

Konusu:

“Defalarca Küllerinden Doğan Bir Kadının Hikâyesi”

Bir kadını takdimimdir... Görünümü değerli bir mücevher kadar parlak, iç dünyası yalın bir taş kadar soğuk ve tenha. Zümrüt yeşili gözlerinde isyan var. O, yenilgiyi inkâr etmeye ant içmiş, yangınların ardından küllerinden doğan bir Anka: Zümrüt Paşaoğlu…

Zümrüt’ün kaybolduğu labirent, kaderinden çıkış yolu ararken tehlikelerle doludur. Zengin ve saygın bir avukatın güzelliği dillere destan kızı da olsa hayatın gazabından kurtulamaz. Mesleği olan gazetecilikte zirveye yükselmesine rağmen var olma mücadelesi asla bitmez. Yüreğini kanırtan değersizlik hissi onu dibe çekerken, üvey annesinin sevgisizliği, çocukken uğradığı taciz, bulimia, kendinden dahi çok sevdiği adamın sıra dışı ihaneti, kocasının hakaretleri, mobbing, uğradığı tecavüz, evlat acısı ve imkânsız gibi görünen bir aşk ile nasıl başa çıktığının hikâyesidir “Mücevher Gözlü Anka”.

Eminim ki bu romanın sayfalarını okudukça Zümrüt Paşaoğlu’nun attığı sessiz çığlıkları işiteceksiniz, acıları belki size tanıdık gelecek. Her kadın, yüreğinin yangın yerinden göğe yükselen bir Anka değil midir zaten?

Olcay Şeker - Gölgeler


Basım Tarihi: Mart, 2020

Yayınevi: Ahbap Kitap

Sayfa Sayısı: 400

Konusu:

“Geçmiş insanın gölgesidir, asla peşini bırakmaz!”

Tuğrul ve Necla Öztürk çifti, sekiz yaşındaki oğulları Emre’nin son zamanlarda garip davranışlar sergilediğini fark ederler. Emre, daha evvel hiç söylemediği türde kötü sözler söyleyip, arkadaşlarına fiziksel şiddet uygulamaya başlamıştır. Daha da önemlisi, sadece kendisinin görebildiği bir arkadaşın varlığına inanmaktadır. Anne ve babanın, bir uzman yardımı almaktan başka çaresi kalmamıştır.

Psikoterapist Yağmur Ece Aydınoğlu, yalnız yaşayan ve geçmişinde yaşadığı kötü tecrübeleri; başkalarına yardım ederek unutmaya çalışan genç bir kadındır. Küçük kız kardeşinin ölümüne sebep olduğu olayı bir türlü aklından çıkaramaz. Neredeyse her gece, yanarak ölen kız kardeşi Damla’yı gördüğü kâbuslarından, kan ter içinde uyanmaktadır. Her şeye rağmen geçmişle baş edebildiğine inanmaktadır, Emre ile tanışana dek...

Sezgin Şahin, Yağmur’un yakın arkadaşıdır ve aynı meslekten olmasına karşın, geçimini başka bir yolla sağlamaktadır. Çocukluğundan beri, lanet mi yoksa yetenek mi olduğuna bir türlü karar veremediği bir özelliğe sahiptir. Sezgin, arkadaşı Yağmur’un ricası üzerine Emre ve hayali arkadaşı arasındaki ilişkiyi inceler. Emre’ye yalnızca kendisinin yardım edebileceğine inanıyordur.

Tüm yollar bir yerde kesiştiğinde, basit gibi görünen bu sorun; soluk soluğa bir gerilime dönüşecektir.


Yorumum:

Instagram hesabım @dendeninyorungesi nde yaptığım yorumdur.

Dün akşam bitirdiğim (evet okuma süreci boyunca akşamları okumaktan kaçınsam da, son yüz sayfada kendime engel olamayıp okudum) ve bitince derin bir nefes alıp yorum için sabahı beklediğim bir kitabın yorumu ile geldim. 

Olcay Şeker'den Gölgeler.
Kitabı akşamları okumadığım gibi, tek başına okumadım ve @okuyan_kadinlar_kulubu ile okuma sürecinde bol sohbetli bir okuma yaptığımız halde, nedense okuyan arkadaşımızın ben bitirdim deyip gruptan hızlı bir çıkış yaptığı muhteşem bir okuma yaptık. Oysa kimse kimseyi korkutmadı 👀

Kitabımızın gerilim dozu biraz yüksekti. Ve kapattığımda güzeldi, dedirtti.

Kitabımıza gelince. Emre, mimar babası, ünlü bir yazar olan annesi ile ideal aile görüntüsüne sahip bir çocuktur. Fakat akşam olup herkes evde toplandığında, Emre yine tek başına odasında kalmaktadır ve hep bir kardeş özlemi vardır. İşte hayatı bu şekilde devam ederken, Eren ile tanışır, konuşur. Fakat bu arkadaşlık çevrede alay konusu olur. Çünkü Eren'i sadece Emre görebilmektedir. Bu Emre'yi durdurmaz ama öyle anlar olmaktadır ki, çevresine kaba söz ve davranışlarda bulunmakta ama sanki o davranışları yapan, sözleri söyleyen kendi değilmiş gibi hissetmektedir. Okul bu davranışları aileye bildirince, anne ve baba bir uzmandan yardım almaya karar verir. 

Yağmur ve Sezgin burada devreye girer. Geçmişteki pişmanlıkların peşlerini bırakmadıkları iki insan.
Kitabı okurken Eren'e hak vermedim değil, seçimler neye göre kime göre, seçim yapmaya hakkımız var mı? Bu seçim konusu ömrümde çevremde iki kere karşıma çıktı ve hep nasıl yapabildiler diye düşündüm.
Sonunu çok beğendim. Ustaca kurgulanmış. Karakterler yerine oturmuş.
Emeğinize sağlık @olcaysekerofficial okurken gerildiğim kadar sorgularken buldum kendimi.
Görüşmek üzere 👀

18 Nisan 2020 Cumartesi

Kırmızı Mercimek Köftesi




(Vaktiniz varsa birkaç saat önceden ıslatın, çıt çıt açılsınlar)


Merhaba,

Tariflerden gidiyorum gibi geliyor size değil mi?

Aslında hiç öyle değil. Eski gönderilerimi güncelliyorum arka planda. Yeniden paylaşmıyorum çünkü google daki yerini kaybetmesin diye. Bir kere yaptım, sıfırladım öyle çünkü. Yanlış biliyorsam düzeltin. Aklıma gelirse güncellenme tarihini yazıyorum, gelmezse kalıyor. 

Neden güncelleme, çünkü ben genel olarak kitap seri bilgileri veriyorum, yeni çıkan kitaplara çok geçiş yapamadım. Neden? Çünkü çok kararsız gidip gelişler yaşadım. Ve bir türlü günceli yakalayamadım.

Önce blogum vardı. Blogcuda eşim açmıştı sürpriz olarak. Özden Ak idi adı. İçime sinmedi. Herkesin değişik değişik isimleri vardı benim adım soyadım. Ama pişmanım. Güzel isim. (Yıl 2005 sanırım ve şu anda nette bulamadım o blogu)

Sonra düşündüm taşındım Dendenin Yörüngesi diye isim buldum. Niye içinde her şey olacaktı.Virüs bulaştı diye sürekli mesaj gelince kapatmak zorunda kaldım (bu blogu daha sonra isim olarak almak istedim, kullanılmaz dedi, şimdi kaldırıldı diyor. Yıl 2007 sonrası)

Sonra bloggerda değişik bloglar açtım. Kitaplardan Haber Var mesela. Kapattığım için pişmanım. Oradan devam edebilirdim. Güzel bir hareketliliği vardı. 

Sonra buraya geldim. Adını il zamanlar sadevesevimli koydum, yani ben. Sonra içime sinmedi Hayat Kitapla Güzel oldu. Aktif oldum mu hayır. Ama arada geldim iki tıngırdattım gittim.

Sonra instagramda kişisel hesabım dendenak üzerinden kitap resimleri atmaya başladım. Epey sonra yorum eklemeye başladım ki o arada kuruluşundan itibaren içinde yer almış olmaktan çok gurur duyduğum Okuyan Kadınlar Kulübü instagram üzerinden başladı. 

Sonra baktım instagramda yeni özellikler geliyor ve ama benim hesabıma gelmiyor o özellikler, deneme olarak bir hesap açtım, baktım onda var bu özellik. Gönderileri hikayeye atma özelliği. Hikayelerde sabitleme özelliği ile sınıflara ayırmak isteği içinde olduğumdan biraz kıvrandım baktım olmuyor. Gözümü kapatıp taşıdım hesabı. Bu arada kişiselden dönüşen hesabım 2.500 takipçi olmuştu ve yapma diyenler oldu. Ama bu beni durdurmadı. Dendenin Yörüngesi'ne taşındım.  

İlk yıl sadece kitap olarak gittim. İş yoğunluğu vs. ilk açışta düşündüğüm yeniliklere yer veremedim. Ama bu ismi ilk düşündüğüm zaman (2007) düşüncem neyse yeni yeni yapabiliyorum.

Bu günlük bu kadar. Kırmızı Mercimek Köftesi tarifi görselde. Buraya iletişimsiz hayatımın iletişimini bıraktım gidiyorum.

Görüşmek üzere.

Not: Bu arada iki yıl .com adresinde yazmam varki, neden diyorum kendime, mis gibi ücretsiz bloglar varken🥰 şimdi .com bağlantılı olanı kapattım ve uzantısı wp olan kaldı. Ama güncellemiyorum. Çünkü kullanımı buradan daha zor. Blogger bana göre daha kolay. 

15 Nisan 2020 Çarşamba

Keçi Patisi


Merhaba,

Bugün bir misafirim var. Ama sadece bloguma. Sosyal izolasyondayız merak etmeyin. Instagramdan ve Okuyan Kadınlar Kulübü'nden arkadaşım Duygucan Yirtiksayfa. Kendisi kitaplar hakkında spoiler vermeye bayılır ve evde kaldığımız bu günlerde mutfakta harikalar yaratıyor. 

Dün ben pişi tarifimi yazdım deyince benim keçi patilerimide yaz dedi hemen tarifi ve fotoğrafı gönderdi. 

Tarife geçiyorum.

Malzemeler:

Normal bir su bardağı kullanılmıştır.

2,5 su bardağı un
1 su bardağı yoğurt
1 paket kabartma tozu
1/2 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz

Kızartmak için yağ

Yapılışı:

Yoğurt ve sıvı yağı çırparak karıştırın. 

Kabartma tozu ve tuzu ekleyin.

Unu azar azar pürüzsüz bir hamur elde edene kadar ekleyin. Unu mutlaka eleyerek kullanın ve unun kalitesine göre kullanılan miktarın değişeceğini unutmayın.

Yağı kızdırın.

Hamurdan parçalar koparıp, silindir haline getirin ve V şekli vererek kızgın yağa atın, altın rengi olana kadar kızartın.

Afiyet olsun. 

Not: Duygucum ters V demiş. Fotoğrafa baktım çözemedim tersi ile düzü arasındaki farkı :)

Görüşmek üzere.



14 Nisan 2020 Salı

Kazakistan Pişisi


Merhaba,

Biraz içimi döküp tarife geçeceğim. Aslında amaç içimi dökmek sanırım.

Bolca isim değiştiren blogum en son bu isimle yoluna devam ediyor. Hayat Kitapla Güzel. Ama ben bu ismi aldıktan belli bir süre sonra bundan da bıkmıştım. Çünkü her söyleyişte içimden aile, sağlık diye daha öncelikli kıymetlilerim geçiyordu. Ama bu blogumun adı her zaman diğerleri tam olunca tadı olan bir şey. Hayat Kitapla Güzel ama ailen yanındaysa (son iki yıldır eşimin gurbette olması), Hayat Kitapla Güzel ama ah bu pandemi olmasa.

Korona salgını başladığı günlerde akupunkturla zayıflama, migren, vertigo için doktora gidip gelmeye başlamıştım ve dünya korona haritasını ilk doktorun bilgisayarında görmüştüm. Yanlış hatırlamıyorsam rakam 42 bin civarıydı. Ve günlerden cuma idi. Yine yanlış hatırlamıyorsam pazartesi okula gidince (nöbetçiydim) boş dersi olan bir sınıfta bu haritayı akıllı tahtadan açtım ve rakam 70 binleri geçmişti ve öğrencilere hem virüsü anlatıp, sayının birden iki günde hızla arttığını söylemiştim. Şimdi dünyamızın geldiği nokta iki milyona yaklaştı. Göre göre bu noktaya geldik. Elimizden bir şey gelmiyor. 48 yıllık hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyorum. Daha önce virüsler çıkmadı mı ortaya, çıktı. Domuz gribi, kuş gribi, ebola duyduk hep. Ama evinizden çıkmayın diye günde onlarca kez şehir anonsu yapılıp, televizyonda hep aynı uyarı dönecek şekilde bir salgın ilk defa gördüm, görüyoruz.

Bir bilim kurgu filminin içine sıkışmış gibiyiz. Kahraman bir grup bizi kurtarsın diye bekliyoruz. Bizim kahraman grubumuz doktorlarımız, hemşirelerimiz, paramediklerimiz, sağlık çalışanlarımız ve bilim insanlarımız. 

Konfor alanımız evlerimiz birden hapishanelerimiz oldu. Her gün işe gidip akşamları kendimizi zar zor, yorgun argın içeri atarken, hafta sonları şöyle ayağımı uzatıp rahatça oturayım isterken (ama evde kaldığımız o günlerde hafta içi biriken ev işleriyle uğraşırken) birden dört duvarımız arasında sıkışıp kaldık. Çaresizce. 

Üstelik dışarıda hala akıp giden bir hayat var. Ben markete bile öteleyerek giderken, evine ekmek götürmek için çıkıp çalışanlar var. 

Bugün bu kadar. Tarife geçmeden önce maya konusuna geleyim. Dediğim gibi okullar tatil edilmeden bir süre önce diyetteydim ve glutensiz beslenme tavsiye edilmişti. Evde gluten içeren besinler yoktu. Maya yoktu, kabartma tozu yoktu. Okullar tatil edilince annem (bizi ziyarete gelmişti) marketten bakliyat, un vs birer paket alıp eve atmıştı. Normal bir alışveriş gibi. Stok diye bir şey değil yani. Neyse maya bulamamış, bende o günden beri markette maya bulamadım hiç. Ve geçen gün dolabı toparlarken 1 paket mayanın kutunun dibinde kalmış olduğunu gördüm. 

Nerede kullanacağıma karar verememiştim ki, bu sabah kalkınca Çernobil'de orman yangını (birkaç gündür biliyordum) ve 15'inden itibaren Marmara Bölgesine hava olayları görünce, glutensiz beslenmek buraya kadar, o son paketi kullanayım dedim ve you tube da görüp aklıma not ettiğim Kazakistan pişisini yapayım dedim. Bu arada Trakya'da pişiye lokma deniyor, biz İç Anadolu insanı mayalı deriz. 

Gelelim tarife:

(Bir dönem okulda yan branşım yiyecek içecek derslerine girdim, o yüzden açıklayıcı yazmaya çalışacağım)

Ön hazırlık: 

Normal bir su bardağı ile

- 1 bardak ılık süt
- 1 bardak ılık su
- 1,5 yemek kaşığı toz şeker (orijinal tarifte 2 yemek kaşığı ama bence çok şekerli olmuş tadı)
- 1 paket instant maya (ben Dr. Oetker kullandım)
- 1 bardak un (elenmiş olursa daha iyi olur)

Bu malzemeler elde tel çırpıcı ile çırpılıp, ağzı kapatılarak en az 15 dakika oda sıcaklığında bekletilir. Maya bu esnada ılık malzemeler ve şekerin etkisiyle aktifleşip, çoğalmaya başlayacak.

İkinci aşama:

Ön hazırlıkla aktifleşen karışımın içine (yukarıdakinden bahsediyorum), 

- yarım çay bardağı sıvı yağ
- 1 yumurta
- 1 tatlı kaşığı tuz
-ve yumuşak ve pürüzsüz bir hamur elde edinceye kadar azar azar eklediğimiz aldığı kadar un. 

İlk üç malzemeyi ekleyip, unu azar azar eleyerek ekleyiniz. Hamur ne zaman toparlanıp ben oldum der farkına varırsınız zaten.

Bu hamurumuzu yine üstünü örtüp en az yarım saat dinlendiriyoruz. (Öneri: ben kapaklı bir hamur kabı almıştım, hamuru bunun içinde hazırlayıp dinlendirme aşamasında üstüne buzdolabı poşetini bir tarafından keserek tek kat yapıyorum ve hamurun üstünü örtüyorum. Kabın kapağını kapatıyorum. Bu işlemden sonra buzdolabı poşetini atmayın lazım olacak).

Üçüncü aşama:  

Artık elimizde mayalanmış bir hamurumuz var. Bu aşamada tekrar yoğuruyoruz. Hamur bozulmuyor, korkmadan yoğurun. Tezgaha un dökerseniz yapışmayı önlersiniz. Daha sonra hamuru açıyoruz (ben merdane kullandım, oklava da olur)  ve çay bardağının ağzıyla kesiyoruz. Benim kurabiye kalıbım vardı, onunla yaptım. arada kalan hamuru tekrar toparlayıp, açıp, tekrar kesiyoruz. Kestiğimiz parçaları üzerini örterek (o buzdolabı poşetini biraz önce atmadınız umarım) 15 dakika daha bekletiyoruz.

Son aşama: 

Yağımızı kızdırıyoruz. Orta ateşte (hızlı ateş olursa içi pişmez) hamurlarımızı pişiriyoruz ve en son yiyoruz. :)

Afiyet olsun. 

Not: İçine bolca sevgi katın.

12 Nisan 2020 Pazar

Brenda Novak – Whiskey Creek Serisi 5 - Bir Kış Büyüsü


İngilizce Adı: Take Me Home for Christmas

Seri: Whiskey Creek Serisi 5

Basım Tarihi: Haziran, 2019

Yayınevi: Martı

Sayfa Sayısı: 431

Çeviri: Betül Cevahircioğlu

Konusu: 

Affetmek, olan biteni geçmişte bırakıp, geleceğe umutla ve özgürce bakmanın diğer adıdır.

Yeni yıl kimileri için yüzleşmek, kimileri içinse yenilenmek anlamına gelir. Kasabanın kötü kızı olarak tanınan Sophia hem kendiyle, hem hayatıyla, hem de sahip olduklarıyla yüzleşecektir. 

Dışarıdan masal gibi bir hayata sahip, sınırsız imkânları olduğu düşünülen Sophia, kocasının bir gece yarısı ortadan kaybolmasıyla bu rüyadan uyanır.

FBI’ın da olaya dahil olmasıyla ciddi bir soruşturmanın içerisinde kendini bulan Sophia ve kızı çok da bilmedikleri gerçek yaşamın ağır sonuçlarıyla yüz yüze gelirler. Her şeye yeniden başlayan Sophia, hayatını da bu fırsatta gözden geçirmeye kararlıdır.

Bir zamanlar büyük hayal kırıklığına uğrattığı eski aşkı Ted ve uzun zamandır bir araya gelmediği arkadaşlarıyla yeniden karşılaşır. Kaybettiklerini geri kazanmanın mücadelesini veren Sophia, yeni hayatında aşkın, birine güvenmenin ve affetmenin mümkün olup olmadığını bu sayede sorgulama imkânı bulacaktır.

"Bu hikâye ve karakterlerden bir an olsun uzaklaşmak istemeyeceksiniz."
Reader to Reader Reviews

"Yine Whisky Creek’teyiz ve yine duygusal, tutku dolu, sımsıcak yaşamlara Brenda Novak sayesinde yol alıyoruz."
Library Journal on Dead Right

"Brenda Novak romanlarında küçük, sevimli kasabanın cazibesini o kadar iyi yansıtıyor ki kendimi onun kitaplarını okumaktan alıkoyamıyorum… Novak asla hayal kırıklığına uğratmaz."
RT Book Reviews


Yorumum: 

Uzun uzun zamanlar beklediğimiz, çıkacak, çıkmak üzere eli kulağında dendikten yaklaşık beş ay sonra kavuştuğumuz, çok sevdiğimiz Brenda Novak Bir Kış Büyüsü'nü @okuyan_kadinlar_kulubu nden romantik seven birkaç arkadaşla okuduk.

Her birini ayrı sevdiğimiz serinin bu kitabı yaklaşık iki yıl sonrada geçiyor. Zaman olarak Cheyenne ile Eve arasında geçen konuşmalardan anlıyoruz bunu.

Daha önceki kitapta Sophia'nın eşinden şiddet gördüğünün sinyallerini almıştık. Kasabanın gençlik yıllarında yaptıklarından dolayı sevilmeyen kızı Sophia, Whiskey Creek arkadaş grubundan Ted'in de kalbini kırmış, canını yakmıştır geçmişte.

Fakat geçen yıllarda mutsuz evliliği ile ona cezaların en büyüğü olmuş ve Ted'e yaptıklarının cezasını çekmiştir.

Sophia, eşi Skip'in evlilik yıldönümü için çıktıkları yolculukta yanına bir miktar para alarak kaçarken boğulmasıyla beş parasız ortada kalakalır. Skip, Whiskey Creek sakinlerini de dolandırmış ve iflas etmiştir üstelik. Bu durumda kasaba Sophia'ya karşı ayaklanır ve evini bile yağmalarlar. Eve, Ted'e ısrar ederek evine kahya olarak Sophia'yı aldırır. Ama eski aşıklar yine yakınlaşmaya birbirlerine karşı hislerini hatırlamaya başlarlar. Peki Ted ne yapar? Başka birine çıkma teklif eder. Çünkü bu şekilde kalbini koruyacağını düşünüyordur 🤨 Sonuç arada 3. bir kişiyi mutsuz eden başarısız bir girişim. 🤯

Kitapta en çok Sophia karakterini sevdim. Ayakta kalma çabası, ben dün kasabanın en zenginiydim demeden mütevazi bir şekilde ev temizleyip yemek yapan, çocuğunun üstüne titreyen.
Sonuç olarak Şef Stacy ve Eve'e kızarak, Sophia'ya hayran olarak, Ted'e sinir olarak kitabı bitirdim. Yine de güzeldi. Umarım 6 numara için uzun zaman beklemeyiz.

11 Nisan 2020 Cumartesi

Susan Elizabeth Phillips


Susan Elizabeth Phillips, 11 Aralık 1948’de Cincinnati, Ohio ABD’de dünyaya gelmiştir. Ohio Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ilk çocuğu dünyaya gelene kadar bir ortaokulda drama, konuşma ve İngilizce dersleri vermiştir.

1976’da New Jersey’e taşındığında komşusu Claire Lefkowitz ile tanışmıştır. İkili sık sık sevdikleri kitaplardan söz etmeye başlamışlar ve en sonunda da beraber bir kitap yazmaya karar vermişlerdir. İkili birkaç ay sonra bir tarihi aşk romanı yazmaya başlamışlardır. İlk kitapları The Copeland Bride Justine Cole ismiyle 1983’te basılmıştır.

Bundan sonra yazmayı çok eğlenceli bulan Phillips arkadaşı Claire’in ailesiyle birlikte taşınması üzerine tek başına bir hikaye yazmaya başlamıştır. Kendi ismiyle çıkardığı kitaplar son derece başarılı olmuş ve USA Today ve New York Times’ın en çok satanlar listesine girmeyi başarmıştır.

Yazar, Romance Writers of America’da 5 kez Yılın En İyi Kitabı Ödülünü kazanarak bir ilke imza atmıştır. 2006 yılında ise Amerikanın Romantik Yazarları Ödülünde Yaşam Boyu Başarı ödülüne layık görülmüştür.

Phillips ve kocası Bill lisede tanışmışlardır ve 2 erkek çocuk sahibidirler ve Chicago’da yaşamaktadırlar.

Kitapları:




10 Nisan 2020 Cuma

Susan Elizabeth Phillips – Balayı


İngilizce Adı: Honey Moon

Seri: Yok

Basım Tarihi: Ağustos, 2012

Yayınevi: Epsilon

Sayfa Sayısı: 493

Çeviri: Nil Bosna

Konusu:

Güney Carolina’da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal’la giriştiği işlerin, Honey’yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor?

Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood’un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak tüm kalbiyle.

Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor.
Romantic Times

Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman.
Elizabeth Lowell

En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman.
Rendezvous

Yorumum:

Not: 2016 yılında yaptığım bir yorumdur. Kitabı alıp anlamsızca uzun bir süre raflarda bekletmişim. Yeniden yeniden okuyabileceğim bir kitap. Yazarı favorilerime taşıyan kitap.

Spoiler içerecektir, eminim. (kitabı okumamış, okumayı düşünen varsa bu yorumu okumasın. Okumayanlar için özet geçeyim çok güzeldi)

Kesinlikle çok beğendiğim, bazı yerlerde tırnaklarımı yediğim, bazı yerlerde gözyaşlarımı akıttığım, karakterini çok sevdiğim, onu anne şefkatiyle sarmalamak istediğim doğrudur.

Bu başlangıç hiç de bir kitap yorumuna yakışmayacak bir başlangıç olsa da kişisel öznel yorumlara bayıldığımdan ve başkasını yazmak elimden gelmediğinden dolayı içimden ne geçerse klavye tuşlarında dans ederek bir yoruma daha başlıyorum 🙂

Öncelikle yazarın daha önce bir kitabını okuduğum ve beğendiğimden bir markette ucuzlukta rastlayıp sepetime attığım uzun zamandır beklettiğim kitaplardan. Ad tercümesini de fiyasko olarak nitelendirmeliyim. Kitabın kahramanının adını veren yazar (Honey Moon), bilseydi ki biz onu normal Balayı olarak çevireceğiz eminim isim konusunda bir kez daha düşünürdü.

Aslında kitap anlatmayı sevmem ama bu sefer böyle olsun: (okumayın burayı kitabı okumayı düşünüyorsanız 2. uyarı)

Honey babası kayıplarda, annesi ise ölmüş bir kız olarak teyzesinin evine (lunaparka) yerleştirilir ve ilk günden acımasız eniştesi tarafından dışlanır ve sevilmez. Teyzesi ise eşi çevresinde bir hayat kurmuş yeğeniyle ilgilenmeyen biridir. Honey hayatta tek başına, sevgisiz ve ilgisiz büyür. Tek tutkusu lunaparktaki ahşap tren Kara Şimşek’tir ve ona bindiği zaman kendini annesine, hayata, Tanrı’ya yakın hissetmektedir. Bir süre sonra eniştesi ölüp, teyzesi içine kapanınca Honey lunaparkı çekip çevirmek zorunda kalır, teyzesini ve kuzenini bir aile olarak bildiği iki kişiyi bir arada tutmaya çalışır. 12 yaşından 16 yaşına kadar bu böyle devam eder ve kuzeni için düşündüğü televizyon dizisindeki role kendi alınınca işler biraz değişir. Birden ABD’de çok seyredilen bir dizinin çocuk yıldızı oluvermiştir, üstelik o bir genç kızdır ve dizinin genç yıldızına tutulmuştur. Ama Eric ona hiç yüz vermemektedir. Honey hala aradığı sevgiyi hiç bir yerde bulamamış, bir yandan ailesini de bir arada tutmak için canını dişine takmıştır. Her gün uzun saatler çalıştıktan sonra eve gelip evde bekleyen ailesine de (!) yemek yapmaktadır. (burada bu nankör aileye çok aşırı kızdım)

Yıllar yılları kovalar, dizi son hız devam eder, Eric diziden ayrılır, evlenir. Honey zaten artık ona tutkun da değildir. Ama babasını oynayan Dash ile aralarında yakınlaşma olur ki bu dizinin sonu demektir. Amerika’nın en sevilenlerinden en nefret edilenlerine hızlı bir düşüş yaşarlar. Yine de beraberce mutlu bir hayatları vardır. Ta ki o korkunç güne kadar. (burada çok çok üzüldüm, ağladım bile) Neyse Honey hayatta yine yalnız kalır ve artık bozulmuş Kara Şimşek’e bir yolculuk yapar. Kalan son parasını harcar tamiri için. Eric ise boşanmış ve o da kendini yollara vurmuş ve tesadüf olarak yolu Kara Şimşek’e düşer. İki yaralı yürek burada tekrar karşılaşır. Onların aşkı için yıllar öncesi çok erken olsa bile zaman içinde olgunlaşan ve değişen iki kişi için artık tam zamanıdır.

Kitap benim için sürprizlerle doluydu. Mükemmeldi. Yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım ama bu kitapla en beğendiğim yazarlar arasında yerini aldı ve keşke tüm kitapları bu tatta olsa. (okumayın dedim ama:)

Alıntısı:

“…çünkü içinde başka birinin acısını daha taşıyacak yer kalmamıştı.”

9 Nisan 2020 Perşembe

Susan Elizabeth Phillips – Wynette, Texas Serisi


Wynette, Texas Serisi






5) Call Me Irresistible

6) The Great Escape

Not: Serinin ilk 4. kitabı Aşk Kapıyı Çalınca yayınlanmış, daha sonra Taş Bebek'ten itibaren sırayla yayınlanmaya başlanmıştır. Yazarın tüm kitaplarını severek okudum. 

Susan Elizabeth Phillips – Wynette, Texas Serisi 4 – Aşk Kapıyı Çalınca


İngilizce Adı: What I Did for Love

Seri: Wynette, Texas Serisi 4

Basım Tarihi: Şubat, 2010

Yayınevi: Pegasus

Sayfa Sayısı: 488

Çeviri: Sevinç Tezcan Yanar

Konusu:

Bütün bunlar nasıl oldu? Bir zamanlar Amerika’nın en sevdiği dizinin yıldızı olan Georgie York, ünlü kocası tarafından terk edildi, sinema kariyeri karaya oturdu, herkesin gözü önünde küçük düşürüldü ve babası onu çıldırtıyor…

Peki şanssız yıldız bu durumdan kurtulmak için ne yapmalı? Kesinlikle Vegas’a gitmemeli ve orada nefret ettiği eski rol arkadaşı yakışıklı “kötü çocuk” Bram Shepard’la karşılaşıp başına bir sürü dert açmamalı! Daha ne olduğunun farkına
bile varmadan Georgie York kendini bir gecede sahte bir evlilik, sahte bir koca ve belki de (belki de değil!) sahte bir seks hayatı edinmiş olarak buluyor.

Bütün bu karmaşaya bir de onları sürekli takip eden paparazziler, Bram’in bir kâbustan fırlamış kadar huysuz kâhyası, Georgie’nin sert mizaçlı babası, eski kocasının kendini hayır işlerine ve dünyayı kurtarmaya adamış seksi ve güzel
yeni karısı ve gizli planları olan buz gibi bir stüdyo yöneticisi de eklenince işler iyice çığırından çıkıyor! Georgie’nin bencil ve kendini beğenmiş eski rol arkadaşı-yeni kocasıysa bütün bunlar olup biterken kendinden başka kimseyi önemsemiyor.

İki düşman bu kez kendilerini spot ışıklarının her zaman üzerlerinde olduğu ve en güçlü duyguların bile kendilerini şaşırtıcı bir biçimde gizleyebildiği bir şehirde,
ellerinde bir senaryo olmadan buluveriyorlar…

“Susan Elizabeth Phillips sizi kalbinizden yakalayacak ve bir daha bırakmayacak bir roman yazmış.”
—Oakland Press (Michigan)

“Her sayfasından aşk ateşi yükseliyor.”
—Richmond Times-Dispatch

“Phillips sıra dışı ve ateşli bir romansa imza atmış.”
—Publishers Weekly

“Arsız bir mizahla örülü kusursuz bir roman.”
—Chicago Tribune

“Kimse Susan Elizabeth Phillips’le boy ölçüşemez.”
—Jayne Ann Krentz

“Muhteşem bir roman.”
—Booklist

“Son derece eğlenceli.”
—Milwaukee Journal Sentinel

“Keyif veren bir aşk romanı.”
—Library Journal

“Sürükleyici ve komik.”
—The State (South Carolina)

“Hedefi on ikiden vuran karakterler ve mükemmel bir mizah anlayışı.”
—Dallas Morning News

“Susan Elizabeth Phillips romantik komedinin kraliçesi!”
—McClatchy-Tribune News Service

“Kusurları onları yalnızca daha çekici yapan ilginç karakterlerle dolu bu romans, Phillips tarzının en iyi örneklerinden biri.”
—Bookpage

“Phillips’in yazdıklarının en iyisi!”
—Romantic Times (Top Pick)

Not: Henüz okumadım.

6 Nisan 2020 Pazartesi

Susan Elizabeth Phillips – Wynette, Texas Serisi 2 - Hanım Hanımcık


İngilizce Adı: Lady Be Good

Seri: Wynette, Texas Serisi 2

Basım Tarihi: Ocak, 2020

Yayınevi: Pegasus

Sayfa Sayısı: 416

Çeviri: Belgin Selen Haktanır

Konusu:

İngiliz Leydisi

İngiltere’deki St. Gertrude Kız Okulu’nun hanım hanımcık müdiresi Leydi Emma Wells-Finch iş başında: Skandal yaratmak için iki haftası var. Sopa gibi tuttuğu şemsiyesi, emirler yağdıran biçimli dudakları ve uçuşan etekleriyle Teksas’a gittiğinde değer verdiği her şeyi korumak için itibarını ayaklar altına alması gerekmektedir.

Teksas Hovardası
Dünya çapında ünlü çapkın, golfçü Kenny Traveler çıkardığı kavgalar nedeniyle turnuvadan uzaklaştırma cezası alır. Kariyerini kurtarmak için yapması gereken tek bir şey vardır: Skandaldan uzak durmak. Üstelik iki hafta boyunca patronluk taslamayı seven, dediğim dedik Leydi Emma’nın şoförlüğünü yapmak zorundadır. Onun peşinden ucuz gece kulüplerine, dövmecilere ve daha kötülerine sürükleneceğini bilmemektedir…

Amerikanvari Bir Aşk
İtibarını kurtarmaya çalışan yakışıklı bir adam, skandal çıkarmaya kararlı ve inatçı bir kadınla tanışırsa ne olur? Her şey mümkün. Peki ya aşk? İşte o imkânsız. Bir o kadar da kaçınılmaz!

“Phillips’in yeni kitabı ustalıkla yazılmış, komik, romantik ve gerçekten tatmin edici.”
Publishers Weekly

“Seksi ve ilginç, modern peri masalı.”
Greensboro News & Record

Not: Okumadım.

5 Nisan 2020 Pazar

Susan Elizabeth Phillips – Wynette, Texas Serisi 1 – Bayan Ukala


İngilizce Adı: Fancy Pants

Seri: Wynette Texas Serisi 1

Basım Tarihi: Mayıs, 2018

Yayınevi: Pegasus

Sayfa Sayısı: 544

Çeviri: Belgin Selen Haktanır

Konusu:

BAYAN UKALA

BİRİ ŞAMPANYA, DİĞERİ BİRA.
BİRİ ATEŞ, DİĞERİ DUMAN.
HAZIR OLUN! GÖSTERİ BAŞLAMAK ÜZERE.

Francesca, Avrupa’nın sosyetik ortamlarından çıkmayan bir İngiliz güzelidir. Ama şimdi meteliksiz kalmış, komik bir kostümün içinde ıssız bir yolda topallamaktadır. Dallas Beaudine ise şımarık kadınlardan nefret eden Teksaslı bir golfçüdür. Arabasını huysuz bir güzel için durduracak değildir. Tabii canı biraz eğlence istiyorsa başka.

Ödüllü yazar Susan Elizabeth Phillips’in The New York Times çoksatanı Bayan Ukala’da kaleme aldığı ilişkileriyle modern aşk hikâyelerinin en ünlü çiftlerinden birine dönüşen Francesca Day ve Dallas Beaudine’le tanışın. Hayatta sadece bir kez yaşanabilecek bir maceranın ve aynı anda hem komik hem de tutkulu, dayanılmaz bir öykünün tadını çıkaracaksınız…

“Katıksız eğlence. Kusursuz bir romantik komedi.”
-Publishers Weekly

“Dünyanın daha çok Susan Elizabeth Phillips kitabına ihtiyacı var.”
-The New York Times çoksatan yazarı Elizabeth Lowell

Not: Henüz okumadım.

2 Nisan 2020 Perşembe

Susan Elizabeth Phillips – Wynette, Texas Serisi 0.5 – Taş Bebek


İngilizce Adı: Glitter Baby

Seri: Wynette, Texas Serisi 0.5

Basım Tarihi: Aralık, 2016

Yayınevi: Pegasus

Sayfa Sayısı: 512

Çeviri: Selim Yeniçeri

Konusu:

Kuğuya dönüştüğüne inanamayan çirkin ördek yavrusu…

Taş Bebek’in dünyasına hoş geldiniz!

Fleur Savagar, kendisi hariç herkese göre dünyanın en güzel kadınıdır. Aşırı büyük elleri ve ayakları, dikkat çekici sarı saçları ve parlak yeşil gözleriyle sır dolu bir hayat sürdürmektedir. Tüm bu gizemse güzel ve çekici annesi, James Dean’i
bulmak için evden ayrılıp onun yerine Errol Flynn’le karşılaştığında başlamıştır. Şimdi Fleur çabucak büyümek zorundadır ve hayat, işini hiç kolaylaştırmayacaktır.

Acılarla dolu bir geçmişe sahip, maço bir film yıldızı…

Jake Koranda hem New York’un en yetenekli senaristi hem de Hollywood’un en çekici aktörüdür ve uluslararası üne sahip kızlara, hatta güzel vücutlu ve ağzı laf yapanlarına bile tahammülü yoktur. Ancak Taş Bebek’te ilk bakışta görülen parıltıdan fazlası vardır ve Fleur, Jake’in beklediğinden daha çetin cevizdir. Fleur karşılaştığı bütün zorluklara rağmen içindeki güçlü kadını keşfedip ona dönüşmeye kararlıdır.

Kırık hayaller diyarındaki bu ikili birbirlerine kalplerini açabilecek mi?

“Çok ilginç bir hikâye. Taş Bebek mutlaka okunması gereken bir roman.”
-Sandra Brown-

Yorumum:

Kitap Belinda ile başlıyor. Onun yıldız olma hayalleri, ünlülere olan bakışı (onlar her şeyi yapabilir şeklinde) ve o dünyaya balıklama dalması. Ama ünlü olma yolunda değil sadece sevgili olarak ve yaşı çok küçük ne yazık ki. Üstelik sevgisiz yetiştiği aile evinin desteği kesilmiş. Belinda'nın biraz safça denilebilecek bir bakış açısı var hayata karşı. 

Ve Belinda'nın ünlü birinden bir kızı oluyor Fleur. Fleur gerçek babasını bilmeden büyüyor ve annesinden uzakta bir manastırda. Çünkü üvey babasının onu görmeye tahammülü yok. Çok güzel bir kız oluyor. Modelliğe adım atıyor çünkü annesi onu o şekilde yönlendiriyor. Kendi yapamadıklarını kızında gerçekleştirmeye çalışıyor.

Kitap son derece akıcı bir şekilde yazılmış. Son derece rahatsız edecek yerler olmasına rağmen bunların yanlış olduğunu bilerek okuyorsunuz. Şimdi burada ne demek istediğimi kısaca yazayım. Son zamanlarda öyle kitaplar bilmeden alıp okuyor ki insan yapılan sapkın hareketlerden sonra ben böyleyim kabul eden böyle etsin mantığı öne sürülüyor. Neyse ki bu kitapta bu hareketlerin yanlış olduğunu vurgulamış yazar. Böyle bir kitapta bunları düşünmekte bana özgü olsun.

Fleur önce zayıf bir kişilik gibi olsa da sonradan iyi toparladı.
Güzel bir kitaptı.

Not: Kitabın benim tarafımdan çekilen fotoğrafını şu an hiç beğenmediğimden yorum üstü fotoğraf şimdilik eklemedim.