İngilizce Adı: Honey Moon
Seri: Yok
Basım Tarihi: Ağustos, 2012
Yayınevi: Epsilon
Sayfa Sayısı: 493
Çeviri: Nil Bosna
Konusu:
Güney Carolina’da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal’la giriştiği işlerin, Honey’yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor?
Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood’un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak tüm kalbiyle.
Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor.
Romantic Times
Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman.
Elizabeth Lowell
En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman.
Rendezvous
Yorumum:
Not: 2016 yılında yaptığım bir yorumdur. Kitabı alıp anlamsızca uzun bir süre raflarda bekletmişim. Yeniden yeniden okuyabileceğim bir kitap. Yazarı favorilerime taşıyan kitap.
Spoiler içerecektir, eminim. (kitabı okumamış, okumayı düşünen varsa bu yorumu okumasın. Okumayanlar için özet geçeyim çok güzeldi)
Kesinlikle çok beğendiğim, bazı yerlerde tırnaklarımı yediğim, bazı yerlerde gözyaşlarımı akıttığım, karakterini çok sevdiğim, onu anne şefkatiyle sarmalamak istediğim doğrudur.
Bu başlangıç hiç de bir kitap yorumuna yakışmayacak bir başlangıç olsa da kişisel öznel yorumlara bayıldığımdan ve başkasını yazmak elimden gelmediğinden dolayı içimden ne geçerse klavye tuşlarında dans ederek bir yoruma daha başlıyorum 🙂
Öncelikle yazarın daha önce bir kitabını okuduğum ve beğendiğimden bir markette ucuzlukta rastlayıp sepetime attığım uzun zamandır beklettiğim kitaplardan. Ad tercümesini de fiyasko olarak nitelendirmeliyim. Kitabın kahramanının adını veren yazar (Honey Moon), bilseydi ki biz onu normal Balayı olarak çevireceğiz eminim isim konusunda bir kez daha düşünürdü.
Aslında kitap anlatmayı sevmem ama bu sefer böyle olsun: (okumayın burayı kitabı okumayı düşünüyorsanız 2. uyarı)
Honey babası kayıplarda, annesi ise ölmüş bir kız olarak teyzesinin evine (lunaparka) yerleştirilir ve ilk günden acımasız eniştesi tarafından dışlanır ve sevilmez. Teyzesi ise eşi çevresinde bir hayat kurmuş yeğeniyle ilgilenmeyen biridir. Honey hayatta tek başına, sevgisiz ve ilgisiz büyür. Tek tutkusu lunaparktaki ahşap tren Kara Şimşek’tir ve ona bindiği zaman kendini annesine, hayata, Tanrı’ya yakın hissetmektedir. Bir süre sonra eniştesi ölüp, teyzesi içine kapanınca Honey lunaparkı çekip çevirmek zorunda kalır, teyzesini ve kuzenini bir aile olarak bildiği iki kişiyi bir arada tutmaya çalışır. 12 yaşından 16 yaşına kadar bu böyle devam eder ve kuzeni için düşündüğü televizyon dizisindeki role kendi alınınca işler biraz değişir. Birden ABD’de çok seyredilen bir dizinin çocuk yıldızı oluvermiştir, üstelik o bir genç kızdır ve dizinin genç yıldızına tutulmuştur. Ama Eric ona hiç yüz vermemektedir. Honey hala aradığı sevgiyi hiç bir yerde bulamamış, bir yandan ailesini de bir arada tutmak için canını dişine takmıştır. Her gün uzun saatler çalıştıktan sonra eve gelip evde bekleyen ailesine de (!) yemek yapmaktadır. (burada bu nankör aileye çok aşırı kızdım)
Yıllar yılları kovalar, dizi son hız devam eder, Eric diziden ayrılır, evlenir. Honey zaten artık ona tutkun da değildir. Ama babasını oynayan Dash ile aralarında yakınlaşma olur ki bu dizinin sonu demektir. Amerika’nın en sevilenlerinden en nefret edilenlerine hızlı bir düşüş yaşarlar. Yine de beraberce mutlu bir hayatları vardır. Ta ki o korkunç güne kadar. (burada çok çok üzüldüm, ağladım bile) Neyse Honey hayatta yine yalnız kalır ve artık bozulmuş Kara Şimşek’e bir yolculuk yapar. Kalan son parasını harcar tamiri için. Eric ise boşanmış ve o da kendini yollara vurmuş ve tesadüf olarak yolu Kara Şimşek’e düşer. İki yaralı yürek burada tekrar karşılaşır. Onların aşkı için yıllar öncesi çok erken olsa bile zaman içinde olgunlaşan ve değişen iki kişi için artık tam zamanıdır.
Kitap benim için sürprizlerle doluydu. Mükemmeldi. Yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım ama bu kitapla en beğendiğim yazarlar arasında yerini aldı ve keşke tüm kitapları bu tatta olsa. (okumayın dedim ama:)
Alıntısı:
“…çünkü içinde başka birinin acısını daha taşıyacak yer kalmamıştı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder