30 Mayıs 2020 Cumartesi

Safveti Ziya - Salon Köşelerinde


Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Nuri Akbayar

Basım Tarihi: Nisan, 2019

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Konusu: 

Safveti Ziya’nın ilk romanı olan Salon Köşelerinde 1898’de Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş, sansürün hışmına uğramıştır. Yazar, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra sansürün çıkardığı bölümleri ekleyerek, romanını asıl biçimiyle 1912’de kitap olarak yayımlamıştır. Otobiyografik özellikler de taşıyan Salon Köşelerinde yüzyıl başında gündelik yaşamdaki Batılılaşmayı yansıtması açısından önemli bir eserdir. Tahir Alangu’nun nitelemesiyle “Türkiye’de yabancı aileler çevresindeki bir Türk’ün yaşayışını tasvir etmesi bakımından bütün o dönem romancılarının eksik bıraktıkları bir tarafı başarıyla tamamlamaktadır.”

Safveti Ziya (1875-1929): Servet-i Fünun edebi topluluğuna bağlı roman, öykü ve oyun yazarlarındandır. Tanzimat dönemi maliye ve evkaf nazırlarından Musa Safveti Paşa’nın torunu, Maadin (madenler) Müdürü Ahmet Ziya Bey’in oğludur. Dedesi ve dedesinin babası Kırımlı Ebubekir Rıfat Efendi şairdi. Safveti Ziya İstanbul’da doğdu. 1892’de Mekteb-i Sultani’yi bitirdi. Hariciye Nezareti’nde kâtip olarak başladığı resmi görevinde Cumhuriyet döneminde teşrifat umum müdürlüğüne kadar yükseldi. Bir ara Şûra-yı Devlet üyeliğinde de bulundu. 1929’da Büyükada’da Yat Kulübü’nde verilen bir baloda kalp sektesinden öldü. Edebiyat yaşamına Servet-i Fünun dergisinde öyküler yazarak başlayan Safveti Ziya’nın ilk romanı Salon Köşelerinde 1898’de gene bu dergide tefrika edildi. Aynı yıllarda Yıldız Böcekleri adlı romanı Resimli Kitap dergisinde tefrika edilmeye başlandıysa da yarım kaldı. Servet-i Fünun döneminde kaleme aldığı öykülerini Bir Tesadüf, Bir Safha-i Kalp, Hanım Mektupları ve Kadın Ruhu adlarıyla kitaplaştırdı. Bundan sonra yazdığı öykülerini ise Silinmiş Çehreler Beliren Simalar adlı kitapta topladı. 1890’larda Beyoğlu’ndaki eğlence dünyasını konu aldığı Haralambos Cankiyadis adındaki oyunu döneminde beğenildi ve tiyatro tekniği bakımından da başarılı bulundu. 1911’de Ziya adıyla bir de günlük gazete çıkaran Safveti Ziya’nın son kitapları olan Adab-ı Muaşeret Hasbihalleri ile Nasıl Giyinmeli ise Hariciye Nezareti’ndeki görevinin bir uzantısı olduğu kadar edebi eserlerine de yansıyan yaşam biçiminin bir ifadesi sayılabilir.


Yorumum:

Merhaba,
Yılın son günlerinde geri sayım başladı yeni yıla doğru. Bende artık son yorumları son paylaşımları planlarken eldeki gün sayısının yetmeyeceğini düşünerek bu vakitte bir yorum yazayım da yetişsin Aralık ayı etkinlikleri dedim.
Safveti Ziya'dan Salon Köşelerinde yorumuyla geldim bu akşam. @okuyan_kadinlar_kulubu #türkklasikleriserisi etkinliği ile okuduk bu eseri.
Birazcık kitabı anlatarak bir yorum olacakki, rahatsız olabilecek olanlar varsa bu cümleden sonrasını okumasın.
Zaten kitabın başı hikayenin sonu ile başladığından aslında spoiler vermek gibi de olmayacak. Kitabımızın başında Şekip ölmüş ve kendi hikayesini yazmış arkadaşına göndermiştir.
Şekip işgal altındaki İstanbul'da yaşayan (ki bunu kitabın sonunda anlıyoruz) sürekli bu şehirdeki yabancılarla yemekler ve danslı toplantılarda vakit geçiren, eğitimli ve popüler bir Türk gencidir. Dans etmeyi pek sever ve yeni dansları yabancı hanımlar ona öğretmek için özel toplantılar bile düzenlerler. Ve bir toplantıda Lydia ile tanışır ve o andan itibaren, bu yumuk yüzlü, süzük gözlü, minimini elleri olan Lydia'ya önlenemez bir şekilde aşık olur. Lydia Şekip'le alay eder görünmekle birlikte küçük sinyallerle onun kendisinden kopmasını da engellemektedir. Bir naz bir naz sormayın gitsin.
Zamanla iki genç yakınlaşır. Şekip içten içten büyük bir aşk yaşamaktadır ki Lydia ailesi ile ülkesine dönmek için ani hazırlıklara başlar. Şekip'e de gelmesini söyler ama Şekip bir silkinir ve (burası beni çok şaşırttı, kitap boyunca valsle vakit geçiren, Lydia'dan başka bir şey düşünmeyen Şekip birden milliyetçi bir Türk genci oluyor) "vatan mahvoluyor, biz esaret zincirleri altındayız..." şeklinde konuşmaya başlıyor.
Bu şekilde kitabı anlattığım için kusura bakmayın, huyum değildir normalde ama tüm kitabın içeriğinden sonra sonu beni gerçekten şaşırttı. Şekip'in vatan sevgisi değil şaşırtan, kitap boyunca bu konu geçmemişken birden konunun buraya gelmesinden dolayı.
Bu kitap bana Osmanlı İstanbul'unun bu yüzü hakkında hiç bilgi sahibi olmadığımı gösterdi.
Yeni bir yorumda görüşmek üzere 💕

Not: instagram hesabım Denden'in Yörüngesi için yazmış olduğum yorumdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder